KAYIP
“İçimdeki çocuğu kaybettim.” veya “İçimdeki şarkılar sustu, yeteneğimi kaybettim.” diye sızlanan birisini görürseniz, anlayın ki aslında kaybettiği şeyi yanlış biliyor. Aslında o kayıpların nedenleri başka. Ya sevgisini kaybetmiştir yada ruhu ihtiyarlamıştır.
Büyümeye başladığımız ve aklımızın ermeye başladığı dönemlerden itibaren her zaman bir çok kayıpla karşılaşıyoruz. Aile büyüklerini kaybediyoruz, küçükken bizi bıraktıklarını düşünüyoruz, üzülüyoruz. Oyuncaklarımızı kaybediyoruz, üzülüyoruz. Sonra arkadaşlarımızı çeşitli nedenlerle kaybediyoruz, üzülüyoruz. Ama nedense içimizdeki çocuk duruyor. Ne zaman ki, gerçek bir sevgi olduğuna inandığımız bir ilişki yaşıyoruz, işte o zaman onun kaybıyla yıkılıyoruz. Neşesiz biri oluyoruz, gerginleşiyoruz, espri yeteneğimiz azalıyor ve anlayış zorluğu çekmeye başlıyoruz. İçimizdeki çocuğu yitirdiğimizi düşünüyoruz. Kendimizi ihtiyar gibi hissediyoruz.
Aslında bir konuyu hep atlıyoruz. Sevgimiz içimizde duruyor. Giden ise onun sevgisi. O sevgisini de alıp gidiyor. Bizim yapmamız gereken tek şey de kendi içimizdeki sevgi ile yaşamaya devam etmek. Bu konuda bilinen basit bir örnek var. Çiçekleri seven birisi, bir gülün dikeni eline batarsa, diğer bütün çiçekleri sevmekten vazgeçer mi? Hayır. Çiçekleri sevmeye devam eder ama belki bir daha gülü eline almadan koklar. Yani o gülün sevgisi hep içindedir.
İçimizdeki çocuk, her hangi bir nedenle ortalarda değilse, saklambaç oynamayı bırakmasını sağlayın. Diğer sevgiler size yardım eder. Sevginiz içeride bir yerde kalsın. Kafanızda susan şarkıları artık dinlemeyin. Yeni bir şarkı yapabilirsiniz.
Kaç yaşında olursanız olun, sevmeye devam edin. Her şeyi sevin, herkesi sevin. Gerçek sevgiyi bulursunuz. Sevmeyi bırakırsanız, kayıp siz olursunuz.
Sevgiyle kalın.
Oğuz UZTAN